20 Temmuz 2011

Asya Mutfağı ve Ben

Geçenlerde QuickCHINA isimli asya mutfağını ülkemize taşıyan güzide bir yere gittik. Mekan nezih ve güzel. Çok sıcak karşılanıp gayet iyi ilgileniliyorsunuz. Buraya kadar hiç bir sorun yok. Asıl sorun yemekler gelmeye başladıktan sonra çıkıyor. Yemeklerin hazırlanması zahmetli olduğu için baya bir beklemek gerekiyor. O kadar beklemeye değip değmeyeceği hususunda bir takım endişelerim vardı. Ben pek yemek ayırmam lakin bazı "garip" huylarıma istinaden yeni tatlara açık değilimdir. Mesela isminden ürktüğüm için 17 yaşıma kadar böğürtlen yememiş idim. "Adı böğürtlen olan bir şey ne kadar lezzetli olabilir" gibi farklı bir düşünce yapısına sahiptim. Bu düşünce yapısından kurtulup böğürtleni tattıktan sonra "ulan aferin ha" demiştim kendime.
 


Herneyse, ilk önce susamlı tavuğumuz geldi. Yanında tatlı-ekşi chilli sos diye bir sos ile birlikte. Sos bildiğin tatlı... Balı bir miktar sulandırıp içine bir kaç biber atılmış hissi uyandırdı bende, o derece tatlı. Neyse ki tavuklarımı o sosa batırmak zorunda değilim! Afiyet ile yerken "Karides Cipsi" geldi önümüze. Karidesi pek bi sevdiğim için hemen atladım tabi. Lakin cipste karidesin kendine özgü tadı yoktu. Onun yerine yoğun bir "balık" tadı vardı. Balığın standart bir tadı ve kokusu vardır hani, aynen öyle. Oldukça da yoğun bir şekilde... Karides cipsi ile vedalaşmam o kadar da zor olmadı yani.

Bu arada hazırlanması yine oldukça zahmetli olan zencefilli limonatalarımız da teşrif ettiler. Keşke lezzeti de görüntüsü kadar güzel olsaydı. Zaten limonatayı pek sevmem... Masadaki diğer arkadaşlar ikinci bardağı içerken ben bir tanesini yarılayamadım bile. Damak tadımdan şüphelenmeliyim.
Sıradaki yemeğimiz yine tavuklu bir şey. Tatlı-ekşi soslu tavuk bilmemne. Tabak enfes görünüyor lakin tatlı ekşi sos kısmının tatlısı bana bir miktar fazla geldi. Şöyle ki, şerbetli lokma tatlısını bilmeyeniniz yoktur. Tavukların görünümü de ona benziyordu zaten keza lezzeti de lokmadan farksızdı. Tavuğun yanındaki ananasları, soğanları ve kırmızı biberleri götürmeme rağmen, lokma kılıklı tavuğa dokunamadım. 

Artık wasabi yemenin zamanı geldi! Her yerde görüp duyuyorum, "aman efendim pek acı, çok acı, zehir zehir, aman öyle böyle değil acısı" gibi tabirleri. Bakalım bahsedilen kadar acı mı yoksa abartılıyor mu? Rengi gayet güzel. Yeşili pek sevmem ama bunun tonu çok hoş. Soya sosunun içinde eritildiğinde pek güzel olduğu rivayet ediliyor. Ben tadına bakmak için çatallamayı tercih ettim. Arkadaşlarımın da wasabiden yiyip Recep İvedik gibi kıvrım kıvır olmadıklarını görünce de gaza gelmedim değil hani... Yükleyiverdim çatalın ucuna bir miktar wasabiyi. Gürp! Çok kısa ama gerçekten çok kısa bir süreliğine yoğun bir acı. Gerçekten acı ancak o kadar kısa süre ağzınızda kalıyor ki, "vuhuuuuu su verin laan çok acııı" demeye bile fırsat bulamıyorsunuz. Bir anda ağzınızdan gidiyor ancak ağzınızda kalan başka bir şey var: Wasabinin garip tadı. Acısı bahsedilen kadar fazla değil ancak tadı o kadar farklı ki. Kesinlikle bana hitap etmeyen bir tat daha... 

Tattığım bir diğer yemek ise Biberli Kuzu Bonfile idi. Etler ve biberler jülyen doğranmış, yanında bir çimdik makarna ile servis edilmiş. Ne yalan söyliyim, ondan da pek fazla yiyemedim. Nasıl bir yağ kullanıyorlar ya da neler katıyorlar içerisine bilemedim. Yanındaki makarnada, nasıl olduğunu anlayamasam da, oldukça yoğun bir şekilde balık tadı vardı. Sanki balık yağı ile pişirilmişcesine. Makarnadan da pek haz etmediğime göre rahatlıkla aç kalabilirdim artık. Lakin ne olur ise olsun şu meşhur sushiden yemeliyim.

Çiğ somonlu sushinin tadına bakmaya cesaretim yok. O nedenle pişmiş somonlu sushi yemeye karar verdim. Hop! Her çiğneyişimde "aferin sana" diye söylenip çiğnemeye devam ettim. Ben daha önce de envayi çeşit balık yedim. Pek de severim. Lakin bundaki tadı kelimelere dökmek istemiyorum. Bu kadar yoğun "balık tadı" olan başka bir şey daha yemedim. Karides cipsi yanında mis gibi kalıyor... Çiğnedikçe daha da yoğunlaşıyor ve bir an evvel yutup kurtulma isteği uyandırıyor. Nihayetinde yutmayı başardım ve zencefilli limonatadan kocaman bir fırt çekmeyi de ihmal etmedim. Bu "değişik" tadı daha kolay yok edemezdim heralde. Benim yediğim sushide sadece nori (sushinin sarıldığu yosun), pirinç ve pişmiş somon balığı vardı. Arkadaşlar bir de bunun başka çeşitlerini yiyor afiyetle. Yengeç bacaklısı, çiğ somonlusu, havyarlısı falan filan. Bunların isimleri var tabi ama ben bilmiyorum. : ) Hom hom yediler bir güzel. "Çiğ balık ya, nasıl yiyorsunuz" diye sormamla birlikte masadan "neden, sen hiç çiğ hamsi yemedin mi?" sorusu yükseldi koro şeklinde. Sanki çiğ hamsi yememek oldukça şaşılası bir durumuş gibi! Yahu yok böyle bir şey. Ateş icat olduğundan beri pişiririz biz her türlü eti. Çiğ yenir mi hiç? 

Sonuç itibariyle, Asya Mutfağı kesinlikle bana göre değil. Kaldı ki onlar memleketlerinde ne bulurlarsa yiyorlar. Köpeklerden böceklere kadar. Köpek yenir mi ya, nasıl bir şeysin sen!? Neyse, benim damak tadıma kesinlikle uymuyor. Uyacak bir şeyleri illaki vardır ama o gün yediklerimden sonra bir daha herhangi bir Asya Mutfağını ziyaret edeceğimi sanmıyorum...